SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’L İMAN

<< 29 >>

باب: {وإن طائفتان من المؤمنين اقتتلوا فأصلحوا بينهما} /الحجرات: 9   /.-فسماهم المؤمنين.

Şayet Mü’minlerden İki Grup Birbiri İle Savaşırlarsa Aralarını Düzeltin  [Hucurat 9]

 

حدثنا عبد الرحمن بن المبارك، حدثنا حماد بن زيد، حدثنا أيوب ويونس، عن الحسن، عن الأحنف بن قيس قال: ذهبت لأنصر هذا الرجل، فلقيني أبو بكرة فقال: أين تريد؟ قلت: أنصر هذا الرجل، قال: ارجع، فإني سمعت رسول الله صلى الله عليه وسلم يقول:

 (إذا التقى المسلمان بسيفهما فالقاتل والمقتول في النار). فقلت: يا رسول الله هذا القاتل، فما بال المقتول؟ قال: (إنه كان حريصا على قتل صاحبه).

 

[-31-] Ahnef b. Kays'tan rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir: Şu adama (Hz. Ali'ye) yardım etme niyeti İle çıktım. Ebu Bekre ile karşılaştım. Bana: "Nereye gidiyorsun?" diye sordu. "Şu adam'a yardım etmeye gidiyorum" dedim. O: "Geri dön. Çünkü ben Allah Resulü'nün şöyle dediğini duydum: ''iki Müslüman kılıç kılıca karşılaştıklarında öldüren de öldürülen de ateştedir. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e sordum: ''Öldüreni anladım da ya şu öldürülen niçin ateştedir ey Allah'ın elçisi ?'' Allah Resulü şöyle buyurdu:  "Çünkü o da arkadaşını öldürmek istiyordu.

 

Tekrar: 6875, 7083

 

Diğer tahric: Müslim, fiten ve işratu’s-sa’a

 

AÇIKLAMA:     "Şirk dışında" yani, bir farzı terk etmek veya haramı işlemekten kaynaklanan her günah cahiliye ahlâkındandır. Şirk en büyük günah olduğundan Nebi s.a.v. onu İstisna etmiştir.

 

Konudan anlaşılan şudur: Buhârî, inkâr anlamında değil de ni'met'e karşı nankörlük etmek anlamında, günahlara da mecazen küfür denilebileceği konusunu önceki bölümde ele almış, daha sonra günah işleyenleri tekfir eden haricî­lerin görüşünün aksine, bunların insanı dinden çıkarmadığını açıklamak istemiştir. Kur'an'ın şu açık ifadesi de onların görüşünü reddetmektedir: "Bunun dışmdakileri dilediği kimse için bağışlar". Yüce Allah, şirk dışındaki günahların bağışlanmasının mümkün olduğunu beyan etmiştir. Bu âyetteki şirk'ten kasıt, inkarcılıktır. Çünkü mesela Hz. Muhammed s.a.v.'in peygamberliğini inkâr eden kişi, Allah'tan başka ilah edinmemiş olsa bile kâfir olur. Onun bağışlanmayacağı konusunda görüş ayrılığı yoktur. Bazen şirk kelimesi inkârdan daha özel anlamda kullanılır. Nitekim "Kitap ehli ve müşriklerden kâfir olanlar, kendilerine apaçık delil gelinceye kadar üzerinde bulundukları yolu terk edecek değillerdi [Beyyine 1] âyetindeki şirk bu anlamdadır.

 

İbn Battal şöyle demiştir: Buhârî'nin amacı, Haricîler gibi günah işlemenin insan'ı küfre düşürdüğünü ve bu şekilde ölen'in sonsuza kadar cehennemde kalacağını savunanları reddetmektir. Oysa konu başında verilen âyet de bunu reddetmektedir. Çünkü âyetteki "bunun dışındakiler! dilediği kimse için bağışlar" İfadesinin anlamı, şirk dışındaki tüm günahları işleyenleri kapsar.

 

Kirmani şöyle demiştir: "Buhâri'nin Ebu Zer'in rivayet ettiği 'Onu anasından dolayı ayıplıyor musun?' sözünü buna delil olarak getirmesi tartışılır. Çünkü ayıplamak büyük günah değildir. Haricîler küçük günahlar sebebiyle İnsanları tekfir etmemektedirler." Ben (İbn Hacer) derim ki: "Buhârî'nin âyeti onlar aleyhine delil getirmesi açıktır. Bu sebeple İbn Battal da bununla yetinmiştir. Ebu Zer olayı ise, kendisinde şirk dışında küçük olsun büyük olsun cahiliye özelliklerinden biri bulunan kişinin bu özellik sebebiyle İmandan çıkmamasına delil olarak zikredilmiştir. Bu olayın delil getirilmesi açıktır."

 

Buhârî bunu şunun için de delil getirmiştir: Mu'min bir günah işlediğinde kâfir olmaz, çünkü Allah ona şu âyette mu'min adı ile hitap etmiştir: "Mu'minler­den iki grup birbirleriyle savaşırsa..." Daha sonra ise şöyle demiştir: "Mu'minler ancak kardeştirler. O halde kardeşlerinizin arasını düzeltin..." Yine şu hadisi de delil getirmiştir: "İki Müslüman kılıç kılıca karşılaştıklarında". Bu hadiste Hz. Peygamber bu iki kişiyi cehennem tehdidi ile korkuttuğu halde onlara Müslüman demiştir. Burada savaşın, savaşmanın caiz olduğunu gösteren bir yoruma dayanmaması durumu kasdedilmiştir. Buhârî Ebu Zer'in hadisindeki "Sen kendisinde cahiliye bulunan bir adamsın" sözünü de delil getirmiştir. Oysa Ebu Zer'in imanı zirvedeydi. Derecesinin yüceliğine rağmen onu kınaması böyle bir olayı tekrarlamaktan sakındırmak İçindir. Çünkü bir açıdan mazur sayılsa bile, böyle bir şeyin onun gibi yüksek dereceye sahip birinden meydana gelmesi önemsenir.

 

Ahnef, kavmini Cemel savaşında Hz. Ali ile birlikte savaşmak için götürmek istiyordu. Ebu Bekre ise onu bundan caydırmış, o da görüşünden dönmüştür. -Ebu Bekre Hz. Peygamberin hadisini genel anlamda anlayarak bunu birbiri ile savaşan tüm Müslümanlara uygulamıştır. Oysa gerçekte hadiste kasdedilen savaş, daha önce belirttiğimiz gibi savaşmayı caiz kılacak bir yoruma dayanmayan savaştır. Bu, azgınlık edenlerle savaşma konusundaki Özel delil ile yukarıdaki hadisin genel anlamını sınırlandırır. Nitekim Ahnef, görüşünden dönerek Hz. Ali'nin daha sonraki savaşlarına katılmıştır.

 

"Rebeze" Medine'ye üç merhale mesafede çölde bir bölgedir.

 

"Onu anasından dolayı ayıpladım" sözünde anlatılan durum bana göre Ebu Zer'in bu fiilin haramhğını bilmesinden öncedir. Bu özellik kendisinde cahiliye özelliklerinden biri olarak kaldı. Bu sebeple Buhârî'nin Edeb konusunda rivayet ettiği üzere Ebu Zer şöyle demiştir: "Bu yaşta bende halâ cahiliye ahlâkı mı var?" Bu sözünde bu yaşa kadar kendisinde cahiliye ahlâkı oluşunun gizli kalmasına şaşırdığı anlaşılmaktadır. Kendisine bu özelliğin dinen yerilen bir özellik oldu­ğunu Hz. Peygamber bildirmiştir. Hadisin lafzı köle sahibinin malından kölesini de yararlandırmasını gerektirmektedir, kölesini kendisine eşit tutmasını değil. Bununla birlikte bu olaydan sonra Ebu Zer ihtiyaten giyim vb. konularda kölesini kendisine eşit tutardı.